HÜSEYİN CAVİD: İSTANBUL MÜHİTİ, ŞİİRLERİNDE VATAN SEVGİSİ VE MANAVİ DEGERLER
Ünlü Azerbaycan şairi Hüseyin Cavid (1882-1941) Azerbaycan türk edebiyat tarihinde önemli yer tutmaktadır. Azerbaycan edebiyatının öne çıkan şairi Hüseyin Cavid, 1882 yılında Nahçivan’da dünyaya gelmiştir. İlk eğitimini aile içinde, sonra Molla mektebinde alan Hüseyin Cavid 1898’de Muhemmet Tağı Sidkinin açtığı “Üsuli Cedid” – yeni tipli okulunda – “Mekteb-i Terbiye”’de okumuştur. Sidki türkceye büyük önem veren mektebdar, pedaqoq, şair olmuş ve yetişen genc nesle böyle tavsiyede bulnmuştur: “Türkceyi iyi ögrenin. Evvela o Ana dilidir, saniyen Vatan dilidir, salisen Millet dilidir”. Cavid bu mektebi bitirdikden sonra Tebriz’e geçerek eğitimine orada meşhur “Talibiyyə” medresesində tarih, edebiyyat ve Şark felsefesini, arabca, farsca ogrenerek devam etdirmişdir. 1903 yılında Tebriz’den Nahçivan’a gelen şair, aynı yıl İstanbul’a gider ancak rahatsızlığı sebebiyle tekrar Nahçivan’a döner. 1905 yılının Mayıs ayında ikinci kez gittiği İstanbul’da daha uzun süre kalır ve İstanbul Universitesinde Edebiyyat fakültesinde tahsiline devam ediyor. Burada Rıza Tevfik’ten özel dersler alan ve Darülfünun’un Edebiyat şubesinde derslere devam eden Hüseyin Cavid’in İstanbul edebiyat çevresiyle iletişimi başlar. Rza Tofiq Türkiyənin ünlü filozofu, “İstanbul Universitetində ilk felsefi konferanslar vermiş” filozof idi. O, həm əruz, həm də heca vəzni ilə şiirlər, “təkkə ədəbiyyatı sahəsində nəfəslər” yazan şair Bektaşi təriqətindən idi.
Aydın çevresiyle irtibata geçtiği İstanbul yılları, şairin Türk ve Batı edebiyatını tanımasına geniş imkânlar sağlar.
İstanbulda tahsil yıllarında Cavid Türk romantizminin o devirdeki seçkin nümayendeleri olan Namık Kemal, Tevfik Fikret, Şemseddin Sami, Abdulhak Hamit, Recaizade Mahmud Ekrem, Rıza Tevfik, Cenab Şehabeddin, Şinasi, Mehmet Akif Ersoy’la sıkı yaratıcılık ilişkileri kurmuş, onların etkisi altında kalmış, bu edebi mühitte yetişmiştir. İstanbul’da kaldığı sürece bir taraftan fikir adamlarından ders almış, diğer taraftan da matbuat âleminde yakından iştirak etmiş ve Sırat-i Müstekim dergisinde şiirler bastırmıştır.
1905 yılından itibaren İstanbul Üniversitesinde 4 sene eğitim görmüş, fitretinde Türklük şuuru güçlü olan Cavid Efendi’nin edebî- bedii, estetik- felsefi, pedaqoji-psikoloji görüşlerinin şekillenmesinde, oluşmasında İstanbul mühitinin mühim rolü olmuştur. Aynı zamanda İsmail Gaspıralı’nın “Dilde, fikirde, işde birlik” şüarı, Ali Bey Hüseyinzade’nin Fyuzat dergisi, Ziya Gökalp’ın Kızıl Elma’sı, Türkçülüyün Esasları onun edebî – bedii yaratıcılığına büyük etki yapmıştır. Eserlerinde Azerbaycan halkının yanı sıra Türk dünyasının sorunlarını ele almıştır.
Siparişle değil, her zaman gerçeği yazmayı tercih eden vatansever şairin eserlerinin ekseriyyetinde olaylar Türk-Turan dünyasında cereyan eder ve kahramanlar bu dünyadan seçilmiş yiğit Türk evlatlarıdır. Bu nedenle o Sovyet rejiminde Panturkist, Panturanist gibi damğalanarak ittiham edilmiş, tutuklanarak Sibirya’ya sürülmüş, orada da vefat etmişdir. Cavidi bu baskılar, sürgünlüer ve mahrumiyetler yıldırmamaış ve Türk’ün şanlı kahramanlık tarihini ihya etmenin gururunu yaşayarak yazmıştır: “Ne zaman kişneseydi Türkün atı/ Kırılardı bir ölkenin kanadı”.
Türk dünyasında Türkçülük şuurunun gelişmesinde önemli rol oynamış, Hüseyin Cavid ilk şiirlerinden ömrünün sonuna kadar çok sevdiği Turancılık idealı ile yaşamış ve bu düşünceleri edebî eserlerin dili ile Türk dünyasına yansıtmıştır. Cavid yaratıcılığı Umumtürk edebî dilinin XX. yüzyıl Azerbaycan edebiyatındaki tek bir örneği olarak kalmaktadır. Şairin yazdıkları eserler İstanbul lehcesi ile Azerbaycan türkcesi lehcesi arasında bir köprü rolunu oynamıştır.
Cavid Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” ifadesinin etkisi altında, vatan sever bir şair gibi vatanının sülh, barış içinde yaşaması dileyinde bulunduğu, gibi dünyanın da her yerinde insanların barış içinde yaşamasını istemiştir:
Kesse her kimse cihanda kan izini,
Kurtaran dahi odur yer yüzünü.
Hüseyin Cavidin “İblis” eserindeki Elhan sureti Mustafa Kemal Atatürkün prototipidir.
Cavidin yaratdığı Elhan obrazı bedii edebiyyatda Türklüyün kurtarıcısı, Atatürk ise hayatda türklüyün kurtarıcı olmuştur. Atatürk 1921 yılında Türk Ocakları Konferansında “Devletin kurucusu olan biz türklər “necib millet” adı altında arablara, sadik millət adı altında ermenilere ve arnavutlara kul edilmişdik” – diyor. Elhan da Osmanlı – türk devletini yabancıların əlindən çıkarmağa çalışıyor. İştə Hüseyn Cavidin tablolaştırdığı Elhan obrazı gerçək heyatda öz tecessümünü Atatürk timsalında bulmuş olur. Elhan ve Mustafa Kemal, yalnızca ulusun ve ölkenin kurtarıcısı deyil, tarihin de kurtarıcısı kimi meydana çıkmıştır. Biri Hüseyin Cavidin təsəvvüründə, digəri isə gerçək yaşamda.
Cavid Efendi gelecek nesillere de vatanseverlik duyğularının, türk kahramanlık tarihinin aşılanmasında önemli rol oynayan büyük şairdir. Cavid Türk gençliğini millet duygusunun tantenesi, vatan, bayrak sevgisi, adalet ve hakiket için mücadeleye seslemiş, bu mukaddes manevi degerlerin Türk halkının kutsal amalı olduğuna işaret etmiş ve türk gençliyini başı dik olmağa, sözü bütov olmağa, vatan uğrunda mücadile etmeye seslemişdir:
Türk oğlu sözünden dönmez,
Mehv olur da sürüklenmez,
Hep yükselmek diler enmez,
Çarpışır yaşar.
Huseyin Cavid şanlı Türk ordusunun kahramalık tarihinden gürur duyuyor, bu kahramalığı misralarında ilhamla vasf ediyor, genc nesle bunu anlatıyor ve onların qafletde olmamağı, her zaman daha uyanık ve fedakar olmağı, daha akıllı, daha zekalı olmağı tavsiye ediyor.
Türk ordusu etrafa bu gün hemle ederken,
İrane ve ya Kafkaza imdade giderken,
Rus ordusu durmaz, çekyılirken önümüzden,
Vasif! Ne revadır ki şu parlak günümüzden,
Feyz almayarak biz olalım gaflete mayıl,
Satmaz, satamaz milleti şehsiyyete akil.
“İblis” eserinde ise Cavid Türk âlemindeki medeniyetin önemini böyle dile getiriyor:
Turana kılıçtan daha keskin ulu küvvet,
Yalnız medeniyyet, medeniyyet, medeniyyet.
Hüseyin Cavid modernleşmeyi bir kurtuluş olarak görmüş, cehaletden uzaklaşmağı, her zaman yenilenmeyi istemiş ve yazmıştır:
Lazımsa cehaletle güleşmek,
Bir çare var, yalnız yenilenmek!
Hüseyin Cavid yenilenmek, modernnleşmek dedikde milli degerlerden uzaklaşmamağı, milli – manavi degerleri her zaman korumağı, üstün bilmeyi, yüce tutmağı istemektedir. Bu doğrultuda kaleme aldığı “Uçurum” piyesinde doğu insanında batı düşüncesi nasıl olmalı, nasıl ele alınmalı sorularının cevabını verir. Konusunu İstanbul hayatından alan “Uçurum” piyesinde Hüseyin Cavid, bağlı bulunduğu ülküyü dile getiren, birçok konuda gerekçeleriyle yanlış batılılaşmayı tenkit eden bir tarzda karşımıza çıkmıştır. Doğu ve Batı ilişkilerinin algısal anlamda neler ifade ettiğini Uçurum piyesinde geniş bir tahlil yoluyla ortaya koyulmuştur. Onun “Uçurum” adlı eserinde İstanbul hayatı ele alınmakla birlikte arka planda Türk dünyasının bir tehdidi olan yanlış batılılaşmanın ortaya çıkardığı ahlakȋ, manavi çöküntü tenkit ediliyor. Avropaya yüz tutub. oraya giden genclere Cavid tavsiyalarda bulunur:
Haydı, yavrum, gedin, uğurlar olsun!
Gedin, büyük Tanrı size yar olsun!
Fakat bilmeli ki, bir çok yigitler,
Şu yaldızlı yolda olmuşlar heder.
Evet, bilmeli ki, Fireng elleri
Hem besler, hem soldurur emelleri;
Avropada işıq da var, zülmet de,
Orda sefalet de var, fezilet de.
O bir engin deniz ki, pek korkunctur.
İnsan gah inci bulur, gah boğulur;
Ayıq davranmalı, metin olmalı,
Hep nure koşmalı, hakkı bulmalı.
Hüseyin Cavid batı kültürünün ahlȃki bozukluğu içinde çarpışan, bu kültürün esiri olan bir çok türk genclerinin yalnız kendileri için deyil bütöv Türk toplumu için olumsuz ve yıkıcı bir duruma yaklaştığını anlatıyor ve heyecan tebili çalıyor:
O gün ki, İstanbulda
Gənclik fransızlaşdı
Getdikcə türk evladı
Uçuruma yaklaştı.
Yurdumuzu sardıkca
Düşkün Paris modası,
Her kese örnek oldu
Sersem fireng edası.
Serhoşluk, iffetsizlik
Sardı bütün gencleri,
Zihirlendi getdikce
Memleketin her yeri.
Kahraman Oğuzların,
Büyük Ertoğrulların
Sarsılmaz helefleri
Şimdi hep sapqın, azğın…
Avropadan fezilet,
Himmət, ciddiyyet, vüqar
Dururken yalnız çürük
Bir züppelik aldılar.
Cavid 1909 yılında İstanbul’dan vatanı Nahçıvana döndükden sonra Nahçıvan, Tiflis, Gence, Bakü şehirlerinde öğretmen olarak çalışmış, egitmçi görüşlerini ele almış, degerli pedaqoji fikir ve ideyalar ileri sürmüş, ögretmen emeyine çok yüksek deger vererek söylemişdir:
Bahtiyarsan eger çektiyin emek/ Verse cihan süfresine bir çiçek.
Onun gerek – “Kız mektebinde”, Öksüz Enver”, “Küçük serseri”, “İlk bahar”, “Çiçek sevgisi” gibi şiirlerinde, gerek de – “Topal Timür”, “İblis”. “Afet, “Şeyda”, “Uçurum”, “Hayyam”, “Şeyh Senan”, “Ana” gibi dram eserlerinde manaviyyat, ahlak, insani keyfiyyetler ele alınmış, insanları insan gibi yaşamağa, barış ve sulh içinde yaşamağa seslemiştir.
H.Cavidin fikrince, insan ne kadar okursa okusun yene de azdır. Bu bakımdan gece ve gündüz okumalı ve her şeyden haberdar olmak lazımdır. Hayatda ele adamlara rastlamak oluyor ki, onlar azacıq bilgileri ile iftihar edib, her şeydən haberdar olduklarını söylerler:
“Bilmek, öyrenmək” öyle bir uçurum
Ki, intehası yok, dibi yox…
“Biliyorum” söyleyen de var pek çok”
Hüseyin Cavid, ilk şiirlerinden ömrünün sonuna kadar kadınların okuması, sosiallaşması, serbest olması, toplumsal hayata karışması ve erkeklerle birlikte aynı hukuka sahip olmaları tezini savunur. Kadının eziyet görmesini ve toplumda yok sayılmasını insanlığın alçalmasıyla eş gören Hüseyin Cavid alçalmış insanlığın ancak kadınla birlikte yükselebileceği düşüncesini dile getirir. Toplumsal hayat içinde kadının hak ettiği yerde olmadığını vurgulayan şair, kadını modernleşmenin nesnesi değil, öznesi olarak görür. Bu düşüncelerle kadını etkin bir eyleyen kimliğiyle değerlendirir. Kadının yaratılışındaki yüceliği dile getiren şair, kadının toplum içindeki önemine işaret eder:
Kadın, kadın?! Onu duymak isterken
Yakar düşüncemi bir şule , bir zehirli diken
Niçin ezilsin o, bilmem niçin,
Kadın-güneş, çocuk ay, nuru ay güneşten alır
Kadınsız ülke çabuk mahv olur, zavallı kalır.
Kadın elile fakat bahtiyar olur şu cihan,
O bir melek… onu takdis eder büyük Yaratan.
O pek sevimli, güzel, ince, nazlı bir hilkat,
Onun ayakları altındadır fakat cennet:
Kadın gülerse şu ıssız muhitimiz gülecek,
Sürüklenen beşeriyet kadınla yükselecek…”
Hüseyin Cavid özellikle kız çocuklarının egitime celb olunmasını çok istiyordu. O, kız çoçuklarının okuldan, egitimden uzaklaşdırılmasının dinimize de aykırı olmasını belirtiyor ve ebebeynleri kız çocuklarını okula yazdırmağı, onlara yüksek egitim terbiye verilmesini teşfiq ediyordu.
Hüseyin Cavidin “Kız okulunda” şiirində Tevfik Fikretin “Mahallebim ve mektebim” şiirinin etkisine rast geliniyor. Tevfik Fikret’in şiiriyle büyük ölçüde yakınlık gösteren Hüseyin Cavid’in şiirinde de kız çocukları için en büyük zenginliğin eğitim olduğuna işaret ediliyor:
“-Kuzum, yavrum! Adın nedir?
-Gülbahar
Peki, senin annen, baban varmı?
– Var.
Nasıl, zenginmidir baban?
– Evet, zengin, beyzade…
– Öyle ise, giydiyin geyim niçin böyle sade?
Yokmu senin incilerin, altın bilerziklerin?
Söyle, yavrum! Hiç sıkılma…
– Var efendim, var… lakin
Müallimem her gün söyler, onların yok kiymeti,
Bir kızın yalnız bilgidir, temizlikdir ziyneti.
– Pek doğru söz… Bu dünyada senin en çok sevdiyin
Kimdir, kuzum, söylermisin?
– En çok sevdiyim ilkin
O Allah ki, yeri-gökü, insanları halk eyler.
– Sonra kimler?
– Sonra onun gönderdiyi elçiler.
– Başka sevdiklerin nasıl, yok mu?
– Var…
– Kimdir onlar?
Annem, babam, müallimim, bir de bütün insanlar…
Hüseyin Cavidin pedaqoji bakımdan çok büyük ehemiyyet taşıyan diger bir şiiri “Öksüz Enver” dir. Bu şiirde de Tevfik Fikretin “Hasta çocuk” şiiri arasında çok okşarlık vardır. Bu şiirdə Cavid oğretmenlere belirtiyor ki, onlar çocuklara karşı hessas ve dikkatli olsunlar, sevgi ile yanaşsınlar ve telesik kararlar çıkarmasınlar. Şiir hasta yatan ve dünyasını deyişen anneye dikkat ve kayğı gösterən öyrenci Enverin iztirabı ve ilgisiz ögretmenin reftarı hakkındadır. Enverin bir kaç gün okula devam etmemesinin sebebini ögrenmeden ofkelenmiş ögretmen çabuk karar çıkarmıştır. Şair şiirinde annesini kaybetmiş bir çocuğun öksüzlüğünü anlatarak merhamet duygusu işler. Tevfik Fikret’in şiirinde olduğu gibi bu şiir de karşılıklı konuşmalarla şekillenir. Muallimin çocuğun acısı karşısında duyarsızlığın anlatıldığı şiirde acıma duygusu böylelikle daha da derinleştirilir:
“Sekiz gün oldu ki, artık haber yok Enver’den.
O şimdi derse devam etmiyor kadıncağızın
Koşar mezârına öksüzce ağlar, inlerken
Gelince hâtıra mâzî, düşüb kalır baygın…
Muallim ekşi, çatık yüzle pür ‘itâb ü gazab
Görünce Enver’i kaldırdı:
-Ey! Çocuk, bana bak!
Sen işte hangi cehennemde, söyle nerede idin?
Düşünme söyle!…
-Efendim, şey…
– Ah, deni, yaramaz!
Nasıl da bak dalıyor, sanki tilkidir kurnaz!..
Çocukcığazda cevab: işte bir sükuti-hezin…
Gözündə dalğalanır ince bir bahar buludu,
O hep bakıb duruyor, yoktur onda hiyle ve suç…
Sükuta karşı müallim kazabla bir, iki, üç
Tokatlayınca, çocuk birce kerre hıçkırdı:
“Aman, vay, anneciyim!..”, sonra qeşş olub getdi;
Bu ses sınıfda olan cümle kalbi titretdi.
Hüseyin Cavid bu küçük şiirle büyük pedaqoji meseleni ogretmenlere belirtmek ister ki, onlar çocukalara karşı daha dikkatli ve hessas olsunlar.
Hüseyin Cavidin yazdığı şiirlerinden biri “Yad-ı Mazi” şiiridir. Bu şiirde Tevfik Fikretin “Mazi…Ati” misrasıyla başlayan şiirindeki gibi hayat-ölüm karşılaşdırılmısdırsa, Cavidde hayat ve ölüm anlayışına farkli bakış vardır. O insanı – Yer yüzünün eşrefi sayarak şerefle, vicdan ve namusla yaşamağa sesleyir, hetta şerefle ölmeyi degerli, şerefsiz yaşamağı zehirli adlandırarak böyle yazıyor:
Hayat var ki, ölüm kadar zehirli,
Ölüm var ki, hayat kadar degerli.
Rus çar ordusu Şark Anadolunun – Erzurum, Kars, Sarıkamış, Erdahan bölelerində savaş yaparken, binlerce koca, kadın, çocuk Nahçıvana da penah getirmiştiler. Ac, yoksul, hasta olan bu zavallı insanlara Nahçıvan cemaatı her türlü yardım ve kömeyi gösterirdiler. O, zaman bu insanlara yardım üçün “Kardeş yardımı”, “Kaçkınlara yardım” adları ile “Hayriyye” cemiyyetleri yaratılmışdır. Para toplamaq üçün ictimai yerlerde “Yardım kassaları” koyulmuşdu. 1918- yılında Hüseyn Cavid Nahçıvana geldiyinde bu yardım herakatı daha da kuvvetlenmişti. Nahçıvan teatrosunun karşısında koyulmuş “Yardım kassası” yüzerinde Cavid efendinin “Mezlumlar” şiirinden bir parça verilmişdi:
“Verin!… Verin de, evet, susturun şu feryadı,
Aman! Esirgemeyin merhametle imdadı.
Verin! Verin!.. Gözü yollarda bir yığın beşerin,
Ne hayret, ah! Esersizmi bunca ah-ü enin”
Hüseyin Cavid bildirirdi ki, biz Anadoluda türk kardeşlerimize karşı edilen zülme bigane kalmamalıyık, o zülm yarın bize de yapılacaktır, onlara kardeşlik yardımını genişlendirmeliyik. Hüseyin Cavid Kars etrafında günahsız qetle yetirilen insanların, özellikle çocukların halına acımış ve bu duyğularını şiirinde böyle ifade etmişdir:
“O titreşib meleşən yavrular niçin çabalar
Niçin yanar eli koynunda müzterib analar
İşte karşındadır misali bu gün
Sende göz varsa seyr edib de düşün
Bisəbəb kahr olan zavallıların
Sana şamil deyilmi hali yarın
Yaşamaq istersen çalış çabala
Rəd olub yurda berq olub parla”
Hüseyin Cavid 1918 yıllarında Nahçıvanda “Rüştiyye” okulunda ogretmenlik yaparken babam Latif Huseynzadenn de türk dili ögretmeni olmuştur. Onun buyuk kardeşi Şeyh Muhammet Rasizade Tahranda, Necefde tahsil almış arab dili ögretmeni, küçük kardeşi Alirza ise Qori Muallimler Seminariyasında tahsil almış rus dili ögretmeni olmuştur.
Babam hatirelerinde söylerdi ki, bu kardeşler konuşerken muhtelif ülkelerde aldıkları dilin etkisinden – Cavid Efendi türkce kelimler, Şeyh Mühemmed arapca kelimeler, Alirza da rusca kelimeler kullanıyordu.Anneleri onlara derdi “Evlatlarım annenizin dilinde konuşun”. Ünlü Azerbaycan yazarı Calil Mehmetkulizade “Anamın kitabı” eseirini bu ailenin timsalında yazmıştır.
Cavid büyük şair olmakla beraber hem de ustad bir ögretmen, pedaqoq olmuştur. Babam hatirelerinde söylermiş ki, Cavid efendi çocukları çok seviyordu, hatta dersini bilmeyen, zaif okuyan, yanlış cevab veren çocuklara da çok büyük sevgi ve hürmetle yanaşıyor, onlara “ögrenersen”, “bilersen”, “çalışarsan” gibi heveslendirici, motivasion sözlerle onları ruhlandırırdı. O hiç bir zaman hirslenmez, ucadan ve çok konuşmaz, çok sakin, rahatlayıcı terzde dersini anlatıyor, hiç zaman duymadığımız türk dünyasının büyük şairlerinden, kahramanlık tarihinden konuşuyor ve daha çok hayati meseleleri bize anlatıyor, bizi daha çok düşünmeye, tefekküre, mustakil idraka sevk ediyordu. Biz ögrenciler de onu bir ögretmen, bir baba gibi çok seviyor derslerine her zaman hazırlıklı geliyordük.
Hüseyin Cavid Nahçıvanda türk ordusunun Şark cebhesinin komandiri Kazım Karabekir Paşa ile görüşmüş ve aralarında güzel dostluk elakeleri, yaratıcılık münasibetleri yaranmıştır. Bu münasibetlerinin türk dünyası, türk okuyucusu için çok büyük önem taşıdığını nezere alarak burada o barede de yazmağı vacib sanıyorum.
Azerbaycan ve Türk tarihinde silinmeyen izlerden biri Mustafa Kemal Paşanın şanlı türk ordusunun – Kazım Karabekir Paşanın komandanlığı altnda 1918 yıl 7 temmuzda Nahçıvana göndermesi ve Nahçıvanı ermeni işğalından hilas etmesidir. O zaman Mustafa Kemal Paşa Nahçıvan hakkında ordu komandanlığına böyle bir gösteriş vermiştir: “Nahçıvan türk kapısıdır. Bu hususu dikkati itibara alarak onun mevcudiyyetini korumak için elinizden geleni yapınız”.
Nahçıvanda yaşamış 1903 yıl doğumlu, 106 yıl sağlam ömür sürmüş, doktor doçent, Azerbaycanda ilmin, tahsilin gelişmesinde, egitim sahesinde gösterdiyi büyük hizmetlerine göre “İstiklal” madalyalı, Emektar Müallim ve Türkiye-Azerbaycan dostluq elakelrinin gelişmesinde türk ordusunun, Şark cebhesi komandırı general Kazım Karabekir Paşanın kahramanlık şücaetlərinin tebliği sahesinde hizmetlerine göre Türkiyenin “Türk Kara Küvvetleri Komutanlığı” madalyası ile ödüllenmiş, kitablar, memuarlar, hatireler yazmış, egitim sahesinde büyük hizmetler yapmış babam Latif Hüseynzade kendi şahidi olduğu o dövrün olaylarını “Aras şahittir. Kazım Karabekir Paşa Nahçıvanda” İstanbulda basılmış kitabında yazaraq, Paşanın askeri olması ile gürur duyarak, türk ordusunun kahramalık şücaetlerini takdir etmişdir. Bu kitabda Hüseyin Cavid ve Kazım Karabekir Paşa dostluğu hakkında da babamın hatirelerinden tanış olmak oluyor.
Kazım Karabekir Paşa bir asker, general olmakla beraber hem de bir şair, ressam, besteçi, musikişünas olmuştur. Çocukları çok sevmiş, onlara her zaman büyük sevgi göstermiş, şefkatla yanaşmış, “Yetimler babası” ismini almış, pedaqoji eserler, çocuklar için hikayeler de yazmıştır.
Kazım karabekir Paşa Hüseyn Cavid efendiye şiirle böyle müraciet etmişdir:
Ne kadar hoş tesadüf, ne mutluluk
İkimiz de aynı yılda, hep beraber doğulduk
Şiir sanat dünyasına ikimiz de tanık olduk
Sen ustad bir muallim, ben de korkmaz bir asker
Bu millete, bu vatana kılıc ile kalem olduk
Hüseyin Cavid efendi ise Kazım Karabekir Paşaya şiirle böyle muracietde bulunmuştur:
Sen bir asker büyük komandan, hem de bir kahraman
Sen bizim için Oğuz Kağan, hiç yenilmez Alp Arslan
Sen hem kılıc, hem de kalem bu millete, bu vatana
Hünerinle hilas oldu duşmanlardan Tebriz, Merend, Nahçıvan
Gülür indi Anadolu toprağında Erzurum, Kars, Ardahan
Gülür indi hem güneyli, hem küzeyli güzel yurdum Azerbaycan
Kazım Karabekir Paşa Nahçıvanda olduğu sürecde Nahçıvcanda teatronun gelişmesine katkıda bulundu. Burada Paşanın kendi rejissorluğu ile Abdulhak Hamidin “Doxteri-hindu” eseri tamaşaya koyuldu. Karsdan Nahçıvana trenle getirilen bir vaqon kitabların sayesinde büyük kütübhane yaratıldı. Paşa Nahçıvanda “Rüştiyye” okulunda harbi dersler verdi, Nahçıvan genclerinden ibaret bir harbi takım da yaratdı, eğitim işleri ile meşğul oldu ve orada “Çocuklara ogütlerim”adlı küçük hikayelerden ibaret pedaqoji eser yazdı. Bu eserin elyazma nüshesini Hüseyin Cavid efendiye verdi ve bastırılmasını teveqqe etdi. Cavid efendi de o kitabı 1921 yılında ilk dafa olarak Bakude büyük tirajla neşr etdirdi ki, o kitab bu gün aile kütübhanemizde yer almakdadır.
Paşa yüzerinde “Soykırım yalanı, ermeni mezalimi”-adlı yazdığı kitabın elyazmasını göstererek dedi: “Ben bu kitabda bölgələrdə ermənilerin fənalıqlarını, öldürdükləri insanların sayını, yakdıqları köylerin miktarını toplayıb yazmışam. Bunu Türkiyədə bastırıb bütün dünyaya yayacağım”. O kitab İstanbulda basılmış ve yaılmıştır.
Kazım Karabekir Paşa Nahçıvanı ermeni mezaliminden azad etdikden sonra Nahçıvandan ayrılarken son görüş Nahçıvan şehir parkında Türk askeri şehid mezarlığında oldu. O burada “Mezar taşı” adlı yazdığı şiirini okudu:
Yolçu: Gel bir kaç dakika yolundan kal!
Bir fatihe sun! Büyük sevap al!…
Korkma .. Eger açıksa alnın,
Toprağın altı, üstünden de aydın!.
Daha sonra Paşanın gözleri doldu, ağladı ve dedi:
Ben gidiyorum, sen rahat uyu bu toprakda
Ana yurtdur, türk yurtudur bu toprak da
Al kanından kızıl lale, elvan güller bitecekdir bu toprakda
Geliceyim yine bir gün mezarının önünde ben,
Secde edib muhebbetle görüşerik seninle ben bu toprakda!
Kazım Karabekir Paşanın bu vida görüşünde türk toplarından yaylım ateşleri atıldı.
Kazım Karabekir Paşa ve Hüseyin Cavid dostluğu Türk – Azerbaycan kardeşliginin bir simgesidir. Bu gün İstanbulda “Azerbaycan Tahsil Medeniyyet ve Sosial Hemrelik” derneyinin nezdinde Hüseyin Cavidin adını taşıyan okul fealiyyet gösterir. İstanbulda Nilüfər Parkında Hüseyn Cavidin büstü koyulmuş, her yıl Cavidin doğum ve anım günleri Türkiyede kayd ediliyor, pyesleri teatrolarda gösteriliyor, eserleri Türkiye Türkcesinde basılmış türk okuyucularına takdim edilmişdir.
Stalin devrinin repressiyasına maruz kalmış Hüseyin Cavidin doğumunun 100 yılında naaşinin Sibiryadan nakl edilerek doğma yurdu Nahçıvanda defn edilmesi, mezarı üzerinde möhteşem türbe ucaldıması, anıt heykelinin kurulması, ev muzesinin yaradılması türk dünyasının dahi şahsiyyeti, büyük siyasi hadim Haydar Aliyevin misilsiz hizmetleri ile oluşmuş ve bütün bunlar gelecek nesillere de bir örnek olmuştur.
Prof. Dr. RUFAT LATİF OĞLU HUSEYNZADE